22 Mart 2023 Çarşamba

KULLUK ZEMİNİMİZDEN KOPUŞUMUZ

 ''Burası dünya, ne çok kıymetlendirdik; oysa bir tarla idi, ekip, biçip gidecektik.'' demişti şair. 

Kıymetlendirmiştik; kendi kıymetimizden, özümüzden, fıtratımızdan, insanlığımızdan ve kulluğumuzdan kopmayı dahi göze alarak hem de. 

Şubat ayında hepimizin sıkça işittiği, gündemimizde dolaşan iki soru vardı: 

-Sesimi duyan var mı?

-Bina mı, yoksa zemin mi önemli?

İlk soru, çaresizliğin ama aynı zamanda umudun yankısıydı; ikincisi ise sebeplerden çareye giden yolun adı.

Herkes susuyordu ve hep bir ağızdan aynı ses: 'Sesimi duyan var mı?'

Derin bir sessizlik kaplıyordu etrafı; asırlardır olduğu gibi.

Bu sessizlik beni Uhud mektebine götürmüştü bir an. Hani ganimet sevdası ile dağılan safların, çözülen ümmetin, belirsizlik içinde sessizliğe büründüğü Uhud'a.

Oradaki sessizliği, bütün seslerin ötesinde bir ses bozuyor ve 'bana gelin!' diyordu.

Peygamber'in çağrısıydı bu.

Kim işitmişti sahi bu çağrıyı, dönüp hiç kimseye bakmadan yukarı doğru çekilenlerden?

Heyhât... Uhud benzeri sınavlardan geçiyoruz bugün, aynı çağrı çağlar dolaşıyor; sesimi duyan var mı?

Uhud'dakilerin hayata dönmesi için ne kadar önemli idiyse o çağrı; bugün üzerimizdeki ölü toprağını atıp hayata dönebilmek için de aynı önemi arz ediyor.

Çağın gürültüsünden sesimi duyan var mı sahi?

Herkes sussun, hep bir ağızdan bağıralım yeniden; belki bozulur kulakları sağır eden bu sessizlik.

Şayet bozulursa bu sessizlik, o vakit sebeplerden çareye giden yola doğru bir adım atıp, ikinci soruyu da sorabiliriz nefislerimize zannımca.

İşin uzmanları bu soruyu nasıl cevaplar bilmiyorum, ama binayı da zemini de inşa eden Allah'ın ayetlerine ve hadislere baktığımızda bu sorunun cevabının evvela zemin olduğunu görürüz.

Bir Müslüman farkında olsa, aslında en sağlam zemin onun zeminidir. Hakkı ile iman edebilse bir insan; o iman yıkılmaz kale. Fakat bunun farkında olamadığımızdan, yıkılıyor binalarımız.

Şöyle bir düşünelim; İslâm'ın özü kelime-i tevhiddir öyle ya... Biz önce ''lâ'' der, Allah'tan başka her şeye ve herkese yüksek sesle 'hayır' diyerek yalnızca O'na iman etmenin sözünü veririz. Ardından 'ilâhe illallah'' diyerek kalbimizi onun aşkı ile doldurur, imanın lezzetini duyarız.

İman...Kökü 'emîn olmak' olan, 'emanet' olan iman...

Köküne yani zeminine inince ne kadar sağlam, ne kadar güzel bir kelime halbuki, öyle değil mi?

Biz o zeminin farkında olsak, mü'minliğin hem ilahi hem de insani olan bir kavram olduğunu fark edip o zemin üzerine çok sağlam binalar inşa edebiliriz. Fakat zeminden haberimiz olmayınca yahut bile bile zemini sarsacak şekilde inşalar yapılınca,binalar yıkılıyor. Hem de öyle bir yıkılıyor ki...

Eğer bir mü'min, 'iman ettim' deyip başta iman emanetine, ezelde verdiği ahde sâdık kalmıyor ve bununla beraber, Efendimizin tabiri ile insanların elinden ve dilinden emin olduğu bir kişi olamıyor ise, kulluk zemininden kopmuş demektir.

O halde mü'min, asırlardır dolaşan o çağrıya kulak vermeli.

İmanın köküne inmeli; bu sağlam zemine Mü'min olan yaratıcısının rızası doğrultusunda sağlam binalar inşa etmeli. 

Aksi halde kulluk zeminimizden kopuşumuz, bizi iki dünyada da hüsrana uğratacaktır.



Melike SOSLU

MEHMET ÂKİF'E MEKTUP

  Erzurum,20.12.2023   Pek Muhterem Milli Şairimiz, Her ne kadar yıllardır sizin şiirlerinizle hemhâl olup, âdeta sizinle konuşuyormuş...