Şairin ‘yolun yarısı eder’ dediği yaşta bile değilim henüz…
Yaşlandıkça ‘yaş’lanır ya insan hani… Bu ‘henüz’e rağmen yaşlandıkça
yaşlananlardan, yaslandıkça paslananlardanım yalnızca.
Yirmi küsür yaşına en fazla kaç insan yüzü sığdırabilirse
bir insan, o kadar sığdırmışlığım var.
O insan yüzlerinden hayli yorulanlardan ama bu yorgunlukla
yoğrulanlardanım.
En yakın arkadaşım uçsuz bucaksız gökyüzü, bana mevsimlerden
haber veren dostum odamın penceresinin baktığı ağaçlar, içimdeki sesi istediğim
yere ulaştıran yardımcılarım ise dualarıma kanat çırpan kuşlar… Ve üstadın
dediği gibi ‘’biricik meselem, Sonsuz'a varmak..’’
Şimdi bu mesele üzerinden bir tefekkür yapmak istiyorum.
Çünkü aslında her insanın meselesi bu olmalı; Sonsuz’a varmak.
Fakat bu sonlu dünyayı sonsuz belleyen biz insanlar,
meselenin aslını unuttuk. Aslımızı unuttuk.
Yaratıldığımızı, yaratıldığımız şeyi (toprağı) ve belki de
yaratıcıyı unuttuk.
Emaneti, emanet edileni (bedenimizi) ve belki de emanet
edeni unuttuk.
Unuttuk kâinatı… Kâinatın özü olan âdemi unuttuk…
Her sabah kapısına vurularak ‘’ölüm var ey Ömer, ölüm var’’
diye uyarılması için adam tutan Hz. Ömer’i okumayı unuttuk. Keza her an yarın
ölecekmiş gibi yaşayan ashâb, yerini hiç ölmeyecekmişçesine, hesapsızca yaşayan
bir insanlığa bıraktı.
Biz Allah’ın ilk emri olan ‘oku’mayı unuttuk. Belki de yüreğimizin yalnızca bir ayet ve bir
de hadise ihtiyacı vardı:
‘’Ağızların tadını
kaçıran ölümü çokça hatırlayın.’’ (Tirmizi-2307)
‘’Her can ölümü tadacaktır.’’ (Enbiyâ-25)
Bu ayetler diğer ayetlerin anahtarı olacaktı bir bakıma.
Yani aslında sadece bu ayetleri bile idrak edebilsek, evrendeki her şey, her
hâl diğer ayetleri okuyacaktı bize.
Ölümle hatırlayacaktık incitmemeyi… Zira, Rabbimiz de ölümü
andıktan sonra bir hesaplaşmadan bahsediyordu:
(Elbette sen öleceksin, onlar da ölecek. Sonra da kıyamet
gününde rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.)
Ölümle hatırlayacaktık ölüm yokmuşçasına kaçtıklarımızın ve
kaçışlarımızın faydasız olduğunu. Zira Allah öyle buyuruyordu:
(Onlara şunu söyle: "Ölümden veya öldürülmekten
kaçsanız bile bu kaçış size bir fayda vermeyecektir. Kaçıp kurtulmanız halinde
de bundan çok az faydalanabileceksiniz.’’)
Ve ölümle hatırlayacaktık hayatın toprağın üstünden çok
altındakilerle var olduğunu. Zira öyle yazmıştı aşk risalesinde yedi güzel
adamdan biri:
‘’Okuyorum hayatı
Toprağın üstünden çok
Altındakilerle var olduğunu
Toprak
Ölüme aç
Ölüme muhtaç
Hayat
Ölüm muhakkak
Ve ölüm mutlak
Tek kapısıdır ölümsüzlüğün
Ölümle tanıştıktan sonra anladım
Sadece bir kimlik belgesi olduğunu
yaşamanın.’’
Evet ölüm hak ve ölüm mutlak tek kapısı ölümsüzlüğün…
Fakat Hakk’ın da buyurduğu gibi
mahlukatın gaflet içinde yüz çevirdiği bir hak:
(İnsanların hesaba çekilecekleri gün iyice yaklaştı; halbuki
onlar gaflet içinde haktan yüz çevirmektedirler.)
Melike SOSLU
*Bu yazım, Kasım 2020'de Deringi Gençlik Dergisi'nde yayınlanmıştır.