18 Ağustos 2022 Perşembe

KİMLİK KARMAŞASI


Çağımızın kanayan yarası: Olduğundan çok daha farklı görünmek…

Sahi, sahte bir kimliğe bürünüp, o kimliği insanlara sevdirmekle nasıl mutlu olurdu bir kalp ? Bu sorunun cevabını bir türlü bulamıyordum. Öyle ya, insan, kendinin bile tanımadığı, muhataplarına göre şekillenip bambaşka karakterlere bürünen bir kişiliği nasıl ‘ben’ diye tanıtırdı başkalarına? Hadi tanıttı diyelim, nasıl mutlu olurdu o sahte kimliğin sevilmesi ile… Neticede sevilen kendi öz benliği değildi.

Derken Haşr Suresinden bir ayet sorumun cevabını vermişti bana:

‘’Şu münafıklık edenleri görüyor musun? Şu bir gerçek ki, yüreklerinde size karşı duydukları korku Allah’a karşı duyduklarından daha şiddetlidir. Çünkü onlar anlayışı kıt bir topluluktur!’’

Tabii ya, onlar derin bir Allah korkusu taşıdıkları izlenimi verip, halbuki gerçekte insanlardan korkmaktaydılar. İnsanların söyledikleri, onlardan alınan övgüler mutlu ediyordu bu tür şahsiyetleri.

Ve fakat sormak istiyordum ben onlara:

‘’Büründüğünüz maskeyi bin değil, milyonlar beğense, övse; saklamaya çalıştığınız, kaçtığınız ve hatta nefret ettiğiniz asıl benliğiniz gerçekten usulca arkasını dönüp gider mi sizden? Yahut sizi sizden iyi bilen Rabbinizden de huzur-u mahşerde saklanabileceğinizi mi zannediyorsunuz hakikaten?’’

Hayır,asla… Siz kaçmaya ve herkesten saklamaya çalıştığınız o kötü insansınız. Ve siz de biliyorsunuz aslında, asıl benliğiniz sizin de kaçıp ört pas etmeye çalıştığınız kadar tiksindirici…

Öyle olmasa, Resulullah’ın arş-ı alâyı titrettiğini söylediği bir günahı işler miydiniz?

Öyle olmasa, kendi uydurduğunuz yalanlara kendiniz de inanır mıydınız ? Yahut konuştuğunuz her sözün ardından yemine ihtiyaç duyar mıydınız?

Düşündükçe sıraladığım her şeyi yüce Allah Münâfikûn Suresi’nde sıralıyordu aslında. Bilhassa  münâfıkların özellikleriydi bunlar çünkü.

‘’…Münafıklar (inandık derken) kesinlikle yalan söylemektedirler.’’

‘’ Onlar yeminlerini kalkan edinip Allah yolundan yan çizmişlerdir. Onların yaptıkları ne kadar çirkin!’’

‘’ Şöyle ki, onlar sözde inandılar ama gerçekte inkâr ettiler; bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir; artık anlayıp kavrayamazlar.’’

‘’ Onlara şöyle bir baktığında dış görünüşleri sana iyi bir izlenim verir; konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Ama onlar sanki bir yere dayanmış kütükler gibidir (böyle güvendeymiş gibi görünürler). Her gürültüyü kendilerine yönelik sanırlar. Asıl düşman onlardır, onlardan korun! Allah kahretsin onları! Nasıl da haktan yüz çeviriyorlar!’’ (Münâfikûn 1-4)

Yüce Allah’ın ‘asıl düşman’ diye nitelendirdiği bu kişiler, dış görünüşlerinden ötürü Müslüman kişiliklere güzel izlenim verip, onları aldatırlar. Ve sonra işleri görülünce arkalarına bile bakmadan koşa koşa bir başkasına giderler.

Ağızlarında yine Allah’ın kelamı… Bakışlar korkulu, tedirgin; ‘’her gürültüyü kendilerine yönelik sanırlar.’’ Amma kalpler mühürlü ya, o gürültüyü bir şekilde bastırırlar yine.

Bastırdıkça bastırırlar… Girdikleri şeytani kılıkla Müslümanların evlerine ateş gibi düşmeye, ah almaya devam ederler. Ve fakat bilmezler, onlar aslında kendi ebedi ateşlerini hazırlarlar.

Bize de düşen ayette buyrulan o cümleye sığınmak olur: ‘’Allah kahretsin onları!’’

 

MELİKE SOSLU

 

14 Ağustos 2022 Pazar

BİZ KİMİZ?

 



Her geçen gün öfkem artıyor bu dünyaya. Ahir zaman diyorlar, herkes yapıyor diyorlar, o kadar kötü varken biz mi yanacağız deyip kendi günahlarına kılıf buluyorlar, kalbim temiz diyorlar…  Ne yana dönsem buna benzer sözler tırmalıyor kulaklarımı. Bir kafesin içinde bocalıyorum sanki kendi kendime. ‘’İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse, öbürüne sağır…’’ diyor ya hani şair.

Evet bambaşka dünyalar var tek bir insanın içinde…Bambaşka insanlar, bambaşka maskeler, bambaşka kimlikler…

Profiller görüyorum biyografisinde ayetler,hadisler,hakikati haykıran sözler… Profiller görüyorum takma adı profesör, doçent, hafız, hoca olan…

Ve bir profilden içeriye giriyorum, her gün Allahuekber nidasıyla yankılanan… Öyle ya şüphe duymamalı mümin müminin elinden ve dilinden. İşte bir zerre dahi şüphe duymaksızın giriyorum içeriye o profilden. Öyle bir Müslümanlıkla karşılaşıyorum ki, varsa da ufacık bir şüphem, korkum gidiyor. Gidiyor çünkü, Allah’ın kelamını yüreğinde muhafaza edene güvenemezse, kime güvenir ki insan başka? Ama sonra o Müslümanlık beni öyle bir sarsıyor ki… O Müslümanlıklar beni öyle bir sarsıyor ki… ‘’Allah’ım’’ diyorum, ‘’merhametimi, inancımı, insanlığımı kaybetmeden beni yanına al.’’

Sahi, bizim Müslümanlığımız kime ve neye?

Kimin kuluyuz biz? Ne için yaşıyoruz?

Neden sosyal medyada başka, ailemizin yanında başka, arkadaşlarımıza başkayız?

Neden vicdanımız yaptığımız her şeyi bildiği halde, Rabbimiz her şeyi bildiği halde, hakikati gizlemeye çalışıyoruz birilerinden?

Neden bir yandan çiçekler saçarken etrafa, öte yandan açmış çiçekleri bile öldürüyoruz acımasızca?

İmam hatip öğrencilerinin, imam hatip öğretmenlerinin, İlahiyat fakültelerinin, İlahiyat akademisyenlerinin, İlahiyat talebelerinin, din görevlilerinin, derneklerin, vakıfların, cemaatlerin, STKların etrafımızı kuşattığı şu çağda İslam’ı neden hayatımıza hakim kılamıyoruz?

Aklımda bunun gibi cevaplayamadığım yüzbinlerce soru var.

Ve tüm bu soruların tek bir cevabı: ‘’Biz okuyoruz. Ama Rabbimizin adıyla değil!’’

Evet biz Rabbimizin ilk emri dahil, hiçbir emrini hakiki manasıyla anlamadık, anlayamıyoruz ya da anlamak istemiyoruz.

Biz inandığımız gibi yaşayamadığımızdan yaşadığımız gibi inanmaya çalışıyoruz.

Bir Kur’an mealini elimize alıp indeksini incelesek, hiçbir zahmete katlanmadan alfabetik olarak her derdimize deva, her sorunumuza çözüm bulacağız aslında… Ama yok, bu bir psikiyatristten randevu almaktan daha zor olsa gerek.

Biz önce kendi nefis muhasebemizi yaptık mı peki?

‘’Bu iç sıkıntımın sebebi ne?’’ dedik mi ?

Kardeşim...

Profiline‘’ne kimse senden incinsin, ne sen kimseden incin’’ diye yazdın belki ama gece başını yastığa koyduğunda sordun mu kendine ‘’bugün ben ne yaptım, hangi gönüle dokundum, hangi gönülü incittim’’ diye?

Bir söz gördün ‘’vay be!’’ deyip kopyalayıp yapıştırdın hemen… ‘’İslam’ı öyle güzel yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin’’ diye.

İyi ama, hiç dedin mi kendine ‘’benim dışarıdaki sıfatım ne, konumum ne ama ben ne yapıyorum?’’ diye. Kardeşim sen seni öldürmeye geleni diriltmedin, sende dirilmeye geleni de öldürdün farkında mısın?

Kutsalımıza, Kabeye hakaretler ediyor birkaç zihniyetsiz… Sen de yine gündeme uyup bir söz paylaşıyorsun ‘’kalpler taş kesilmesin diye taşın kalp kesildiği yerdir Kabe’’ diye. Ama sordun mu kendine, Kur’an ayetleri bile benim kalbimi yumuşatamamışken, bu sözü buraya yazmak gerçekten yumuşattı mı kalbimi diye.

Bunları kime, niçin yazıyorsun sahi?

İşte senin sıkıntın burada.

Ve sen sıkıntılarını başka insanlarda, başka yerlerde arıyorsun.

Onlar da ilaç verip uyutuyorlar seni. Kaçtığın hakikatlerden kaçırmak istiyorlar seni iyice.

Ama farkında değilsin.

Farkında değiliz.

Bize her şeyden evvel insanlık dersi gerekli. Yoksa olmaya çalışan Müslümanlıkları da öldürüyoruz gösteriş Müslümanlığımızla.

Hani bir hikaye anlatılır ya… Kanadı derviş tarafından kırılan kuşa Hz.Süleyman ‘’neden kaçmadın?’’ diye sorar. ‘’Dervişlik hırkasını giymişti,zarar vermez diye kaçmadım’’der kuş.

Hz.Süleyman, kısas ile dervişin kolunun kırılmasına karar verir. Kuş itiraz eder: ‘’Kolunu kırmayın,hırkasını çıkartın, onunla kandırıyor’’ diye.

Eğer dervişlik hırkasını giymişseniz, olmaya çalışan bir Müslüman’ı hiçbir kötülüğünüz kaçıramaz. Aksine kanadı kırılsa da, yanınızda olmaya, sizi iyileştirmeye çalışır. Israr eder o hırkanın içinde hırkaya yakışır bir insan görmekte.

Ama bu o insanın size değil, hırkaya olan hürmetindendir. Ve o insan hırkanın içindeki gerçek kimliği görünce, bu dünyada kısasa kısas istemez… Çünkü canını yakan o kimlik değil, o hırkanın kullanılmasıdır. Ve bu dünya fanidir.

Bundan sonra istediği de, o hırkanın kendisinden başkasına zarar vermemesidir.

Kısası yapacak olan Allah'tır ve ahiret hayatı da bakidir.


MELİKE SOSLU 



MEHMET ÂKİF'E MEKTUP

  Erzurum,20.12.2023   Pek Muhterem Milli Şairimiz, Her ne kadar yıllardır sizin şiirlerinizle hemhâl olup, âdeta sizinle konuşuyormuş...