30 Kasım 2019 Cumartesi

ESKİ,ÇOK ESKİ


İnsan diyorum, neden eskilere gitmek ister ki? Yahut bir kuş olup mavinin derinliklerinde süzülüvermek...

Eski, çok eski... 

Yolda küçüğün, büyüğün önünden yürüyemediği, bayramlarda çocukların "arife çiçeği" diye sevildiği, Ramazan aylarında zimem defterlerinden seçilen birkaç kalb-i mahzunun sevindirildiği günler kadar eski.

Tozlu raflar arasında kaybolmuş füsunkâr birkaç eser karıştırıyorum:
İnsanlar 'ayn-ür rızâ' ile bakarmışlar birbirlerine; 
kusur görmeden, muhabbet ile bakan gözler. 
Kalp Allah'ın evi olduğundan insanlar kelimelerini özenle seçerlermiş konuşurlarken. İncitmemek, incinmemek için. 
En güzel ibadet gönül kazanmak olduğundan, kendisi için çırpınan insanların kanatlarını kırmazlarmış. 
Güzel severlermiş; yâri de, yâreni de...
Ayrılık gelip çatınca da lambada titreyen alevi dahi üşütürlermiş.

Cümlelerin sonunda 'mış-miş' kullanmaktan yoruldum. 
Ve ben yanı başımda duran plağı çevirip, bir Neşet Ertaş türküsünde kaybolurken, sizi de birkaç soruyla baş başa bırakıyorum :
Sahi güzel olan her şey neden bu kadar çabuk karışır tozlu raflar arasına?
Pencerelerdeki çiçekleri ne vakit soldurdular mesela? 
İnsanlarla konuşan o sarı ve kırmızı çiçekleri...
Ya da tokmaklar ne vakit kaldırıldı kapılardan?
Şimdi 63 yaşını aşmış bir ihtiyara rastlasam, yaşını sorduğumda, Efendimiz 63 yaşında vefat ettiğinden, "haddi aştık" diye cevaplar mı sorumu acaba?

Riya ve gösterişten kaçınan zenginler var mıdır hâlâ, sadaka taşlarını ansamimikalp dolduracak..? Yahut o taşlardan yalnızca ihtiyacı kadarını alacak ef'ide-i hâliseler..? 
Yok mu bu suallerime bir cevab-ı müskit?
Yok mu her dem "her şeyi öldürüyorlar" diye umutsuzca mırıldanan yüreğimi teselli edebilecek, göğsüme çiçek niyetine eskinin nahifliklerinden iliştiriverecek bir dil-küşâ? 

MELİKE SOSLU

29 Kasım 2019 Cuma

AKSÂ'DA ÇOCUK OLMAK


Ah, Aksâ'da çocuk olacaksın. O güzel sokakları okul çantanla gezecek; tüm azmin, cesaretin ve sevincinle okuluna varacaksın.
Korku salacaksın o küçücük bedeninle kararmış kalplere. 
Okuldan çıkacak, Kubbetüssahra'
ya varacaksın. 
Tüm samimiyetinle secdeye gidecek, kıyama duracaksın.

Aksâ'da Ebrâr olacaksın!
Ebrâr ;Bütün iyi hasletleri kendisinde toplayan... 
Bir an olsun evinde durmayacak, Aksâ'nın küçük muhafızı olacaksın. Bütün Türkleri selamlayacak, evinde misafir edeceksin.
Ve ellerini tutup, sıkıca sarıldığın o Türklere bütün samimiyetin ve sevginle "yine gelin" diyeceksin. Yine gelin... 
Tüm cesaretinle koşacaksın Beytü’l Makdis sokaklarında; taşları inletircesine koşacaksın. Sonra öyle bir güleceksin ki; bütün kini, düşmanlığı yerle bir edeceksin.

Ya da belki El-Halîl'de çocuk olacaksın.
Çok yakın olmana ve en önemlisi senin topraklarında olmasına rağmen giremeyeceksin Peygamberlerin namaz kıldırdığı o kutlu mescide.
Hasretin öyle büyük olacak ki; çantanda, cüzdanında bile Kubbetüssahra'nın fotoğrafını taşıyacaksın. "Sizi neden içeriye almıyorlar?" diye soranlaraysa, hüzün ve hasret dolu gözlerle kimliğindeki "Filistin" yazısını göstereceksin.

Ama sen çocuk; sen, demir kapılar ardında tutsak olsan da, kocaman kalbinle, bulduğun en yüksek tepeden Aksâ'nı seyredeceksin.
Seyretmelere doyamayacak, kocaman yüreğinden minicik avuçlarına boşalan dualarla özgürlük isteyeceksin. 
Bazen dayanamayacaksın ve yine buğulanacak gözlerin...
Amma bir topa bütün öfkeni kusarmışçasına tüm kuvvetinle vuruverdiğin ân,  sesin yine yükselecek:
"El-ardu Lena Ve'l Kudsü Lena / Yeryüzü bizim, Kudüs bizimdir." 

MELİKE SOSLU

MEHMET ÂKİF'E MEKTUP

  Erzurum,20.12.2023   Pek Muhterem Milli Şairimiz, Her ne kadar yıllardır sizin şiirlerinizle hemhâl olup, âdeta sizinle konuşuyormuş...